Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan dünyamız her geçen gün doğal kaynaklarını tüketiyor. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren yaşanan tarımsal ve teknolojik gelişmeler dünyamızda öngörülemeyen bir büyüme ve gelişme meydana getirdi. Son 70 yıldaki kat kat artan nüfus ve artan bu nüfusun kentleşmeyi beraberinde getirmesi doğal kaynakların çok daha fazla tüketilmesine yol açtı.
Geldiğimiz noktada insanlık olarak neredeyse her gün bir giysi, bir aksesuar, bir çanta daha satın almaya başladık. Satın aldığımız her bir ürünün bir karbon ayak izi olduğunu, doğal kaynaklarımızı aşırı miktarda tükettiğini bilmeden satın almaya, tüketmeye, belki etiketini bile sökmeden çöpe atmaya devam ediyoruz.
Son zamanlarda herkesin odak noktasında sürdürülebilirlik nedir hep birlikte bakalım. “Sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir gıda, sürdürülebilir eğitim… gibi” birçok kelimenin başında sürdürülebilir kelimesini mutlaka görmüşsünüzdür. Son yıllarda hemen hemen her yerde karşımıza çıkan bu kavramın kesinleşmiş mutlak bir tanımı yok ancak kısaca şöyle açıklayabiliriz; bugünün temel ihtiyaçlarını gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kaynakları elinden almadan karşılamak. Yani kendi ihtiyaçlarımızı karşılarken gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini unutmadan, onlara kaynak bırakarak yaşamımızı sürdürmemiz gerekiyor. Yalnızca ekolojik boyutta değil, sosyal ve ekonomik anlamda da sürdürülebilir bir yaşam anlayışı benimsemeliyiz.
Dünyamızın sürdürülebilirliği için Dünya Liderleri 2015 yılında Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın ardından, 2030’un sonuna kadar ulaşılması hedeflenen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri adı altında 17 amaca imza attı. Devletler ve şirketler bu amaçlar için çalışıyor.
Sürdürülebilirliğin İngilizce dilinde ESG olarak kısaltılan “Environmental, Social, Governance’’ dediğimiz sacayağı niteliğinde üç ana unsuru var. Bu sacayağını Türkçeye çevresel, sosyal ve yönetişimsel gelişmeler olarak çevirebiliriz.
Çevresel gelişmeler kapsamında kurumlar, operasyonlarında karbon ayak izini azaltmak için çeşitli yöntemler uygular. Su ve enerji tasarrufu sağlamak, gıda israfını önlemek, çevre dostu nakliyat gerçekleştirmek gibi örnekler çoğaltılabilir. Somut örnek olarak LG’nin susuz çalışan çamaşır makinesi üretmesini verebiliriz.
Sosyal gelişmeler kapsamında kurumlar, eğitime, sanata ve spora, kültürel faaliyetlere yatırım yaparlar. Allianz Türkiye’nin çocukların sağlıklı gelişimine yönelik gerçekleştirdiği Allianz Motto Hareket eğitim programını somut örnek olarak verebiliriz.
Yönetişimsel gelişmeler kapsamında ise kurumlar toplumsal cinsiyet eşitliğini, şeffaf ve çalışanının haklarını gözeten bir yönetim anlayışı benimserler. Sabancı Holding’in imzaladığı İş’te Eşitlik Bildirgesi’ni örnek olarak verebiliriz.
Dünyamızın yaşadığı ekolojik ve toplumsal tahribatı biraz olsun önlemek ve düzeltmek için özellikle büyük şirketler sürdürülebilirlik stratejisi benimser ve uygulamaya koyarlar. Türkiye’de Allianz Türkiye, Arçelik, Garanti Bankası, Kale Grubu ve Koç Topluluğu globalde ise Henkel, P&G, Unilever, Coca Cola sürdürülebilirlik çalışmalarıyla örnek gösterilecek şirketler arasındadır.
İklim krizi ve toplumsal yozlaşmanın etkilerinin büyük ölçüde fark edilmeye başlandığı bu yıllarda insanlar, özellikle yeni jenerasyon sürdürülebilir faaliyetleri bulunan şirketlerde çalışmayı tercih ediyorlar.
Çalışanlar neden sürdürülebilirliğe önem veren şirketlerde çalışmak istiyor?
Bundan birkaç yıl öncesine kadar çalışan adayları iş başvurusu yaparken yaşamlarını sürdürebilecek kadar ücret ve yan haklarına sahip olmayı göz önünde bulundurarak iş tercihi yaparken artık çalışma ortamındaki konfor, şeffaf yönetim, adil ücretlendirme politikası, esnek çalışma modelleri, uzaktan çalışma imkânı çalışanlara sunulan kültür-sanat etkinlikleri, kurumun bıraktığı çevresel ayak izi gibi sürdürülebilirlik kapsamına giren koşulları da değerlendirmeye başladılar.
Bunun en büyük sebebi son yıllardaki teknolojik gelişmelerle ve özellikle pandemiyle birlikte küresel dünya düzenine geçişin hızlanması diyebiliriz. Pandemi süresince uzaktan çalışma imkanına sahip olan çalışanlar ofislerine giderken trafikte kaybettikleri zamanın, yol maliyetinin, tüketilen yakıtın hem kendilerine hem de dünyamıza olan zararlarının farkına vardılar.
Bunun yanı sıra son yıllarda artan doğal afetler de insanların “acaba” demesinde büyük bir etken oldu. Yangınlar, seller, heyelanlar, mevsim geçişlerindeki keskin hız; temel sebebi iklim değişikliğine bağlı iklim krizi diyebiliriz. Kömür, petrol, plastik gibi malzemelerin dünyamıza olan zararı tartışılamaz derecede büyüktür. Üstelik tehdit yalnızca bu maddelerde değil! Bir tişört üretilirken harcanan su, hamburger üretilirken harcanan enerji, üretilen tişörtün nakliyesi, iş veya kişisel seyahatlerde harcanan yakıt gibi birçok örnek sayılabilir. İnsanlar yaklaşan iklim krizinin farkında ve doğal olarak bu konuda aksiyon alan firmalarla çalışmak istiyor.
Peki siz çalıştığınız / çalışmak istediğiniz şirketin neyi veya neleri gözetmesini isterdiniz?
Comments